8 Ocak 2016 Cuma

NESLİŞAH Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Prensesi- MURAT BARDAKÇI

1918'in 3 Temmuz günü Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahı olacak olan "Sultan Altıncı Mehmed Vahideddin" tahta geçer. Tahta öylesine gönülsüzce çıkmıştır ki, yakınlarına "Tahta değil, kubura oturdum." diyecektir. 

Vahideddin'in bir oğlu iki kızı vardır. Kızlarından Sabiha Sultan'ın güzelliği dillere destandır ve kendisiyle evlenmek isteyenler sıradadır. Bunlardan biri de Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ancak Sabiha Sultan Mustafa Kemal ile evlenmeyi istemez. Lakin yıllar sonra insan ister istemez sormadan edemez; "Bu evlilik gerçekleşmiş olsa idi, acaba Türkiye tarihi daha farklı yazılır mıydı ? " 

Rukiye Sabiha Sultan yine hanedan mensuplarından son halife Sultan Abdülmecid'in oğlu Ömer Faruk Efendi ile evlenir. 4 Şubat 1921 'de NESLİŞAH ismi verilen kızları dünyaya gelir. Son Osmanlı padişahı ve son halifenin torunu olacak olan Neslişah'ın doğum kaydı hanedan defterine işlenir. 

Osmanlı hanedanı için zor zamanlardır. 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasının ardından, 17 Kasım 1922'de Neslişah'ın Şahbaba'sı, Sultan Vahideddin tahtından edilerek, Malta'ya sürgüne gönderilir.  Hanedanlık bitmiş, hanedan defterinin son kaydı, Neslişah'ın adı ile sonlanmıştır. Hem Padişah hem de Halife torunu olan Neslişah, artık sadece halife torunudur. Ancak bu da çok uzun sürmeyecek, 3 Mart 1924 günü Büyük Millet Meclisi gizli celsede tuttuğu zabıtlarda hilafetin kaldırılması kararını alacaktır. Meclis zabıtlarını yazıya döken delikanlı, o zamanlar 23 yaşlarında olan Vehbi Koç'tur.

Bu kararların akabinde, hanedan mesuplarının zorunlu göçü başlar. Ellerine tutuşturulan "vatansız" belgeleri ile sınır dışı edilirler. Kitap Neslişah'ı odak noktasına alıp O'nun çevresinde cereyan eden olaylar silsilesi ile işte bu acılı sürgünün de hikayesini anlatır. Tarih kitaplarından objektif bir gözle okuduğumuz, "Saltanatın ve hilafetin kaldırılması ile hanedan mensupları ülkeden sürgün edilmiştir." ifadesinin gerisindeki insani yönü, çoğu kez görmezden geliriz. İşte kitap bu dramı gözler önüne serer. 

Ülkelerinden koparılan Osmanoğulları'nın çektikleri geçim sıkıntıları, sürgünde vefat eden padişah ve şehzadelerin ölü bedenlerinin dahi vatanlarına gömülememesi neticesinde yaşanan sıkıntılar ve daha niceleri. 

Kitap kalın,ağır ve büyük boyutta. İlk elime aldığımda açıkçası konuya vakıf olup anlamakta güçlük çekeceğimi düşünerek ürktüm. Fakat Murat Bardakçı'nın anlatım dili oldukça sade, tarih kitabından ziyade bir roman havasında, sürükleyici bir eser. 

Neslişah üç yaşında İstanbul'dan ayrılır. Saraylardan sürgünlere, Avrupa'dan Mısır'a, Osmanlı hanedanından, Mısır Hanedanına, bir darbeden diğerine serüven dolu bir hayat yaşamıştır. Saray adabına göre yetiştirilmiş, bir kaç yabancı dil bilen, piyano çalan, entellektüel, özetle çok iyi yetiştirilmiş bir Osmanlı Prensesidir. 

Aslında kitapla birlikte tüm hanedan mensuplarının özel eğitimlerden geçmiş, üst düzey kültüre sahip insanlar olduğunu da öğrenirsiniz. Her ne kadar sürgüne gönderilmiş olsalar da, kendilerini daima üst bir soyun mensubu, diğer insanlardan ayrı ve özel hissederek yaşamayı sürdürmüşlerdir. Ve bu ayrıcalıklarının devamını sağlamak için evliliklerini de diğer ülkelerin hanedan mensupları ile yapmaya özen göstermişlerdir. 

Neslişah yıllar yıllar sonra devletin hanedan kadınlarının ülkeye girişlerine izin vermesi sonralarında 1964 yılında Türkiye'ye yerleşmiştir. Bir söyleşisinde İstanbul'un göğe yükselen minareleri, zarif kubbeleri ve sarayları ile süslü silüetine bakıp "Güzel olan ne varsa, dedelerim yapmış." demiştir.

Tarihin insani, dokunaklı bir yanını hissetmek. Osmanlı İmparatorluğu'nu bir de bu dram yüklü sürgün sahnesiyle seyretmek. Hanedan mensuplarının kişisel yönlerini daha iyi tanıyıp anlamak ama hepsinden öte, zarif bir Osmanlı Prensesi ile tanışmak için bu kitabı okumalısınız.










 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder