30 Haziran 2015 Salı

6-7 Eylül 1955 Olayları - RIFAT N. BALİ

kitaplar6-7 Eylül 1955 tarihi; İstanbul'un farklı kültürlerden oluşan yapısına vurulmuş bir darbe olarak hatırlanır. Azınlıkların ekonomik hayattaki üstünlüklerinin törpülenmek istenmesi; mevcut iktidarın liberal politikalarını değiştirmiş, Türk Halkının Kıbrıs sorunu karşısındaki hassasiyetinden de faydalanılarak, Selanik'te, Atatürk'ün evinin bombalandığı haberinin 6 Eylül 1955 tarihinde yayılması ile halk galeyana gelmiş, başta Rumlar olmak üzere, Ermeni ve Yahudi azınlıkların dini yapıları, iş yerleri, mezarlıkları elleri sopalı kalabalık gruplarca yakılıp, yıkılarak tarumar edilmiştir.

Şahane Hatalar - HEATHER MC ELHATTON

KitapOkurken, eğlenmek mi istiyorsunuz ? Ağır metinler arasında kaybolmadan, oyun oynarken, yaşamı keşfetmek mi arzunuz ? O halde bu tam da aradığınız kitap. Okumaya dair tüm rutinlerinizi unutun. Bu kitabı okurken ilk sayfadan başlayıp sona doğru gitmek zorunda değilsiniz. İlk sayfadan, en sona geçebilir sonra yeniden geri dönüp orta sayfaları okuyabilirsiniz. Tıpkı hayat gibi, yolculuk sizi nereye götürürse.

Ancak bu kitabı okurken, hayatta yol ayrımlarının ne kadar önemli olduğunu fark edeceksiniz. İyi olacağı düşünülerek verilen kararların, kimi zaman tahmininiz dışında kötü neticelenebileceğini, aksine istemeyerek girdiğiniz bir yolun sonunda ışığa ulaşabileceğinizi görmek; hayat tesadüf mü, kader mi, mantıklı kararların ürünü mü, diye sorgulamanıza neden olacak.  

29 Haziran 2015 Pazartesi

Mübadil - HANDAN ÖZTÜRK

Türk yunan göçAtaları, Balkanlar'dan Büyük Mübadele sonucu bu topraklara yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak, bu göç dramına dair yaşanmış anıları dinleyerek büyümüştüm. Denize her baktığımda, benim kanımdan küçücük bir bedenin, yıllar önce bu göç hengamesinde sularda yitip gittiği aklıma gelir, içim sızlardı. Dedelerim hangi sokaklarda gezmiş, hangi evlerde yaşamış bilemezdim. Ama ne zaman ki bir Balkan Türküsü duysam içim sızlar, gözlerim dolardı. Sınırları belirlenmiş bir alan değildi vatan benim için. Dedelerimin hasretle yad ettikleri, benim ise hiç görmesem de özlemle andığım, Balkanlar da benim memleketim idi. Tıpkı Balkanlarda yaşayan pek çok aile için, Türkiye'nin de hala memleketleri olmaya devam ettiği gibi.

25 Haziran 2015 Perşembe

Yabancı - ALBERT CAMUS

"Anam ölmüş bugün. Belki de dün bilmiyorum. Huzur evinden bir telgraf aldım: "Anneniz vefat etti. Yarın kaldırılacak. Saygılar" Bundan birşey anlaşılmıyor. Belki de dündü." 

Roman, bu satırlarla başlıyor. Yazar; acıların en can alıcı olanını, anneyi yitirişi seçmiş. Bu büyük acı karşısında öylesine umarsız, dingin, tepkisiz bir roman kahramanı ile karşı karşıya kalıyorsunuz ki, önce afallıyor, sonra anlamaya çabalıyorsunuz. Satır aralarında roman kahramanımız Meursault "Bu benim suçum değil." diyor. Sanki ölüm karşısındaki kayıtsız duruşuna kızacağınızı hissetmiş gibi. Sonra O'nu anlamaya başlıyorsunuz. Ölüm varken yaşanılan olaylara anlam yüklemenin saçmalığını hissederek.

Komşusu köpeğini yitirince "üzülme, yenisini alırsın" diyor. İnsanoğlu her şeye alışıyor. Kayıplar geride bırakılıp, yola devam ediliyor. Siz de devam etmediniz mi, diye soruyor sanki kitap bizlere.  

21 Haziran 2015 Pazar

Gülünün Solduğu Akşam - ERDAL ÖZ

Erdal Öz, ceza evinde volta atıyordu. Yanındaki uzun boylu adam, " En güzeli de o. Roman olmalı. Kuru kuru anlatılmamalı. Kalıcı bir şey olmalı. Yarına kalmalı. Unutulmamalıyız. " dedi. Yazar, o an ceza evinin avlusunda bir roman kahramanıyla yan yana yürüyor olduğunu fark etti. O kahraman, Deniz Gezmiş'ti. 

Gülünün Solduğu Akşam, Erdal Öz'ün Mamak Askeri Ceza Evinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile olan konuşmalarından, bu gençlerin avukatları ve aileleri ile olan irtibatlarından derlediği belgelerle oluşturulmuş bir kitaptır. Hangi ideolojik görüşe sahip olursanız olun, inandıkları idealleri uğruna ölüme korkusuzca giden bu üç gencin mücadeleleri, ölüm karşısındaki dik duruşları, ölümleri sonrasında babalarının tavırları ve tüm yaşananlar yüreğinize dokunacak, içinize tarifi güç bir hüznün dolmasına sebep olacaktır.

18 Haziran 2015 Perşembe

Da Vinci Şifresi - DAN BROWN


Louvre Müzesinin zemininde boylu boyunca uzanmış çıplak bir adam cesedi. Öldürülen kişi; müze müdürü, aynı zamanda Sion Tarikatı'nın büyük sırrına sahip kişilerden biri. Sırrın sahipleri tek tek öldürülmüş, sıra müze müdürüne gelmiştir. Peki O ölünce sır da kaybolup gidecek midir ? Müze müdürü buna izin vermez. Son nefesini vermeye yakın, müzenin zemininde, Leonardo Da Vinci'nin Vitrivius Adamı gibi uzanır. Sadece özel ışıkla görülebilen kalem ile yere simge bilim profesörü ve torununu imleyen harfleri yazar. Duruşu, yazdıkları ve Da Vinci'ye yönelten gizli mesajı ile Hristiyanlığı sarsacak, H.z. İsa'ya ait büyük bir sırrı son nefesinde torununa aktararak bu dünyadan göçüp gider.

Daha sonra okuyucu kendini sırra ulaşma yolunda heyecanlı bir serüvenin içinde bulur. Roman başından sonuna kadar bir bulmacanın eksik parçalarını adım adım çözerek, büyük sırra ulaşmaya çalışır. Bu sırada Pagan dininin Hristiyanlığa karışmış sembollerini, bu sembollerin görünenin dışındaki gizli anlamlarını da öğrenmeye başlarsınız. Da Vinci'nin tablolarında gizlenmiş sembolleri, bu sembollerin H.z İsa'ya ait hangi sırrın sessiz fısıltısı olduğunu, kitap satırları paylaşır sizinle. 

Körlük - JOSE SARAMAGO

İnsan hayatının belirli evreleri vardır. Misal, yaşadığınız olaylara mantık dışı yorumlar getirdiğiniz çocukluk evresi ve sonrası. Çocukluk dönemimde geçirdiğim göz ameliyatına muhtemelen çocukça anlamlar yüklemem ilerleyen yaşlarımda bana karanlık fobisi olarak geri döndü.

Korkum karanlık değil, zifiri karanlıktı. Zira zifiri karanlık, kör olduğum algısına dönüşüp paniklememe sebep oluyordu. Karanlık odada uyuyamamak, derin uykuda dahi elektrik kesintisini hissederek yataktan fırlamak, asansöre her bindiğimde elektrik kesilmesi halinde o kapalı kutunun hiçbir yerinden ışığın içeriye sızamayacağını düşünüp tedirgin olmak, sinemaya gitmekten çekinmek gibi. 

Kör olmak konusunda böylesine takıntıları olan birisi olarak üzerinde "Körlük" yazan bir kitabı alıp almamak konusunda ilk önce tereddüt ettim. Kitabın içeriği ve vermek istediği mesaj hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bu kitap fobimi arttırabilir ya da azaltabilirdi? Ya da ismi ile teması arasında düşündüğümün ötesinde bir bağlantı da olabilirdi ? Tüm tereddütlerime inat kitabı almaya karar verdim.

12 Haziran 2015 Cuma

Kafamda Bir Tuhaflık - ORHAN PAMUK


Roman kahramanımız Mevlut'ün, sevdiği kızı kaçırma macerası ile başlıyor hikaye. Gecenin karanlığında heyecan ve panik ile kaçırdığı kızın, yüzünü gördüğünde anlıyor, kandırıldığını. Sevdiği kız yerine, kızın ablası ile baş başa kaldığını. 

Roman; 1950'lerden günümüze başta İstanbul olmak üzere ülke genelindeki değişimleri bir albümdeki fotoğraf kareleri gibi önümüze seriyor. Siyasilerin, ordunun, bürokrasinin, sermayedarların karşısında insanımızın saflığını ve kandırılmışlığını da tokat gibi vuruyor yüzümüze.

Mevlut, boza satarak İstanbul sokaklarında gezerken; bizler de şehrin yıllar içindeki değişimini izliyoruz, roman kahramanımızın gözünden. Anadolu'dan gelerek şehirde tutunma mücadelesini, önce gecekondularda ardından sosyal konutlar adı altındaki yüksek yapılarda, sıkışmışlık hissi içindeki yaşamını takip ediyoruz.