13 Ocak 2016 Çarşamba

Amok Koşucusu - STEFAN ZWEIG

Amok KoşucusuAmok Koşucusu, Stefan Zweig'ın okuduğum üçüncü kitabı. Neden ısrarla Stefan Zweig diye sorarsanız, sanırım, yaşam öyküsünden etkilendiğim için, diyebilirim. O'nun; hayatını kendi kararı ile sonlandırışı ve bu sona eşini de beraberinde sürüklemesi, beni çok etkiledi. Yazarın kitaplarında; ölümün, intiharın, insanın kendi yaşamına son verecek raddeye gelişindeki ruh hezeyanlarının izlerini aramaktayım. 

İyi edebiyatçıların, gerçekte "iyi" olmalarının gerisinde, yetenek, eğitim v.b. kriterlerin yanında hayat hikayeleri de etkilidir, kanımca. Bu nedenle, çoğu kez yazdıklarından keyif aldığım eser sahiplerinin, hayat hikayeleri de merakımı uyandırır. Hele ki o hikayeler sıra dışı ise, yazarı keşfetmek, o farklı hayatı yaşamanın ona kattıklarını ya da hayatı farklılaştırmasına neden olan karakterini çözümleyebilmek adına, yazdıklarını ısrarla okur, satır aralarına saklanmış anlamları bulmaya çabalarım. 

Stefan Zwieg, kendi öz vatanından uzakta, Güney Amerika'da, dünyanın gidişatından umutsuz, kendi hayatını kaybetmiş bir ruh hali içerisinde, eşi ile birlikte intihar etmiştir. Yazarın "Satranç" isimli kitabını okurken, yaşamındaki bu ayrıntıdan habersizdim.  Ancak, sonraki ikinci ve üçüncü kitaplarını bu gerçeği bilerek ve buradan yola çıkıp, ölümü, intiharı ve insanı bile isteye ölüme götüren o ruh halini anlamaya çabaladım. Ve Amok Koşucusu'nda bu izleri buldum.

Kitap; yedi ayrı hikayeden oluşmakta ve her bir hikaye okuyucuyu ayrı yollardan ölüme ulaştırmakta.

Bir Çöküşün Öyküsü'nde, ölümünü bir tiyatro sahnesi gibi evindeki davetlilerin önünde sahneyelen, konuklarına ölüm tarihini veren bir kadının, misafirlerin inanmayan, alaycı gülümseyişlerine inat, kendi intiharını gerçekleştirmesine tanık oluruz. Bu vurucu darbe geride kalanları ne kadar sarsacaktır. Kadının hayatına son vermesi onu unutulmaz kılmış mıdır ? Öldüğüne değmiş midir ? Kararı okuyucu verecektir.

Madalya'da; vatanı uğruna bir ömür mücadele etmiş bir askerin, günün birinde ,kendi vatanı için bir düşman addedilerek, kör kurşuna hedef olması hikaye edilir. Bir ömür ne uğruna yaşanmış, nasıl sonlanmıştır ? 

Bezginlik ; amacını yitirmiş bir hayatı sürdürmekten bezmiş bir gencin, çareyi ölümde buluşudur. Umudun yaşı var mıdır? Umutsuzluk yaşlılığa mı yaraşır ? Gençlik ve umutsuzluk yan yana olabilir mi ?

Amok Koşucusu, kitaba adını veren ve kitaptaki en uzun hikaye. Müthiş sürükleyici, soluksuzca ve en fazla beğenerek okuduğum hikaye diyebilirim. Öncelikle bilmeyenler için -ki bu kitabı okuyana kadar anlamını ben de bilmiyordum. Amok Koşucusu'nun tarifini vermeliyim. 

Amok (gözü kara, hiddetle saldıran ve öldüren) Malezya kültüründe katletmeye yönelik çılgınlık durumunu tanımlar. Bu özel durum altında olan, ister silahla, ister bir araçla suç işleyen, toplu öldürme ya da  yaralamalarda bulunan kişilere Amok Koşucusu adı verilmektedir. (Tanım: Vikipedi'den alıntıdır.)

Hikayede bir kadının peşi sıra Amok Koşucu'su misali öfkeyle, tutkuyla, merakla, hırsla ve gözü karalıkla giden doktorun, bilinmezliklere sürüklenişine tanık oluruz. Aniden ortaya çıkan bu esrarengiz kadının sırrı, ona yardım etme tutkusunu takıntılı hale getiren doktoru perişan eder. Kadına duyduğu aşk mıdır, acıma mı, merak mı tarifini okuyucuya bırakır, Stefan Zwieg. Lakin kadının ölümü ile cansız bedenini dahi takip eden kahramanımız, öğrendiği sırları gizlemek uğruna kadının tabutu ile denizin derinliklerinde yok olmayı dahi göze alacaktır. 

Ay Işığı Sokağı; kitapta beğenmediğim tek hikaye bu oldu. Sonu yok bu hikayenin. Bitirdiğiniz de "eee n'oldu şimdi" diyorsunuz. Yani en azından ben böyle hissettim. Sonu havada asılı kaldı. Bu nedenle burada detaya girmeyeceğim. 

Leporella; Amok Koşucusu'ndan sonra en fazla keyif alarak okuduğum hikaye oldu. Hikayeye benim bir başlık yaratmam istense "Efendi ile Köpeği" adını verirdim, sanırım. Sevgi, öğrenilen bir kavram mıdır? Bence öyledir. Sevgiyi yaşayarak öğrenirsiniz. Eğer gerçekten öğrenmişseniz, sevebilirsiniz. Hiç sevmemiş ve sevilmemişseniz zamanla duygularınız ölür, yaşayan bir makineye dönüşürsünüz. Günün birinde birisi farkında olmadan, o ölü duygularınıza dokunuverir. Daha önce hiç hissetmediğiniz bu duyguları duyumsamanıza sebep olan o kişinin kölesi haline dönüşürsünüz. O kölelik ölümünüze sebep olsa bile.

Leman Gölü Kıyısındaki Olay; kitabın sonuncu ve en kısa hikayesi. Dilini bilmeyen insanlar arasında, vatanına hasret bir adamın tek çıkışı ölümde bulmasının öyküsü. Çok tat verdiğini söyleyemem, ama en azından Ay Işığı Sokağı gibi sonu havada asılı kalmadı.

Farklı yollardan geçip, sonunda ölüme varan bu hikayeleri okumanızı öneririm. Hem okuduğunuz hayatlardan etkilenecek hem de Stefan Zweig'ın ölümle dansını seyredeceksiniz.


Amok Koşucusu

7 yorum:

  1. Çok güzel bir kitap analizi olmuş fakat ben okur muyum diye düşündüm, zannetmiyorum. Nedense karamsar ve ölüm içerikli kitaplar okumayı uzun süre önce bıraktım. Artık ruhum kaldıramıyor:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, şöyle bir baktım da, "Ölüm Bir varmış Bir yokmuş". Yusuf Atılgan Kitapları, ardından Zweig derken fazlasıyla kasvetli kitaplar okumuşum :) Sizin yaşam enerjiniz ise blogunuza da yansıyor. Doğa ve tarih ile iç içe geziler, güzel insanlardan, güzel türküler...Söz bir gün yaşam enerjisi dolu bir kitap okursam onu sizin için yorumlıycam :)

      Sil
  2. Stefan Zweig çok severek okuduğum bir yazar. Birçok öyküsünü, uzun öyküsünü okudum. Tek romanı olan "Sabırsız Yürek" i de. Güzel bir kitap incelemesi olmuş, ellerinize sağlık. Madem Zweig' in yaşam öyküsünden etkilenmişsiniz, ilginizi çekecek bir kitap adı verebilirim. Kitabın adı; "Stefan Zweig' in Son Günleri". Yazarı; Laurent Seksik. Zweig' in karısı Lotte ile birlikte çıktığı ölüm yolculuğunu, Brezilya günlerini ve intiharlarını anlatıyor. Çok hüzünlü bir son.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sözünü ettiğiniz kitap benim de dikkatimi çekti. Bir gün mutlaka okuyup, burada paylaşacağım. Demek siz de Zweig'ı seviyorsunuz. Blogunuzda, satır aralarından keşfettiğim kadarıyla, siz aynı zamanda Zweig'ın memleketi olan Viyana'da da yaşıyorsunuz, öyle değil mi? Sahi orada Zweig'ın evi, O'nun adına bir müze ya da bir sokak ismi v.s. böyle bir yerler var mı ?

      Sil
    2. S. Zweig' in eserlerini çok severim. Blogumda da yazdım muhtelif zamanlarda. Viyana' da Koch Sokağında taştan, eski, büyük konağın girişinde, "Stefan Zweig, 1881-1942; Zweig1907 ile 1919 arasında burada yaşadı."diye yazan bir mermer plaket vardır. Birde eski Viyana Kahvelerinde 19.yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında Viyana' nın ünlü edebiyetçılarının toplanıp fikir alış verişi yapmalarının yanında yazdıkları kafeler vardır. Kafenin adını unuttum ama Zweig' de orada bulunurmuş. Sokak, caddeye ismi verilmiş mi bilemiyorum.

      Sil
    3. Bilgilendirme için teşekkürler. Umarım bir gün oraları görmek bana da nasip olur. :)

      Sil
    4. Hayat sürprizlerle dolu. Ben Viyana' ya sık gidip geliyorum. İki yıl önce bu sadece hayalimdi. Dilerim, hayalleriniz gerçek olur. :)

      Sil