Acıya Kurşun Geçmez - Hüseyin Avni Dede
Çocuktum, okuma yazmayı henüz bilmiyordum. Evdeki kütüphaneden herhangi bir kitabı alır, sayfalarını açar, kendimce kurguladığım bir hikayeyi okuyormuş gibi yapardım. Zavallı annem ise hiç sesini çıkarmadan dinlerdi beni. Okul çağım henüz gelmemişti ama ben ısrarla okula gitmek, okuyup yazmak istiyordum. Israrlarıma dayanamayan ailem beni anaokuluna gönderdi. Tam bir hayal kırıklığı idi. Ben; kağıt, kalem ve kitapları düşlerken karşıma oyuncaklar çıkmıştı. En fazla bir ay dayanabildim ve anaokulundan kaçtım. En nihayetinde yedi yaşıma varıp okula başladım. Okumayı öğrenerek, gerçek anlamda kitaplara kavuştum. Ondan sonra da kitaplar hayatım boyunca en büyük yoldaşım, arkadaşım, tutkum oldu.
Kitapların gerçek yaratıcıları olan yazarlar ve şairleri ise çocuk dünyamda devleştirir, onların tanıdığım herkesten farklı, sıra dışı, yüksek kültürlü birer dahi olduklarını hayal ederdim.
1990 yılıydı. On bir, on iki yaşlarındaydım ve henüz hiçbir yazar ya da şair ile tanışma imkanım olmamıştı. Babamla, İstanbul Beyazıt Meydanı'nda bir tanıdığı ziyarete gitmiştik. İlk kez, meydanın bir köşesinde, dev bir çınar ağacının gölgesinde gördüm O'nu. İri cüssesi - ya da çocuk olduğum için bana öyle görünmüştü, emin değilim- upuzun saçları, rüzgarda savrulacak denli uzun sakalları, her bir parmağında ayrı ayrı iri taşlı yüzükleri ile öylece ayakta duruyordu. O'na o kadar dikkatli bakmış olmalıyım ki, ziyaretine gittiğimiz tanıdık "Hüseyin Avni Dede, şairdir." diye, açıklama yapma ihtiyacı duydu. Muhtemelen Dede'nin farklı görüntüsü ile beni şaşırttığını düşünmüştü. Oysa ki şaşırmamıştım, bilakis tam da düşlediğim gibiydi. Hüseyin Avni Dede olsa olsa bir şair olabilirdi. Önünde tezgahı, üzerinde şiirleri, aman Allahım bir hayalin içine düşmüş gibiydim. Üstüne üstlük bir de kitabını benim için imzalamaz mı, değmeyin çocuk keyfime.
Şiirlerini defalarca okudum. Küçücük aklımla onları ne kadar algılayıp anlayabildimse. Kitapta şiirler hem Türkçe hem İngilizce basılmıştı. Lise yıllarıma geldiğimde İngilizce şiirleri Türkçeye tercüme etmeye çalıştığımı hatırlıyorum, ingilizcemi geliştirme bahanesiyle. Daha ilerleyen yıllarda ise şiirleri bir kere daha okudum. "Acıya Kurşun Geçmez" diyen Hüseyin Avni Dede'nin ne demek istediğini onca yaşanmış yıldan sonra daha iyi anlayarak.
Geçenlerde kütüphanemde gezinen gözlerime yine takılı verdi bu kitap. Dile kolay yirmi altı yıl geçmiş aradan. Sayfaları sararmış, şairin el yazısı, imzası silikleşmiş.
Bunca yıldan sonra Hüseyin Avni Dede'ye ne olmuştur diye internette şöyle bir gezineyim dedim. Yakın bir zaman önce sıradan bir işportacı muamelesi yapılıp, belediye zabıtalarınca tezgahı, yani şiirleri toplatılmış, Dede'nin. Belediyeye gitmesine rağmen geri alamamış şiirlerini. Neyse ki sevenleri yalnız bırakmayıp, imza kampanyası başlatmışlar, şiirlerin geri alınması için. Başarılı da olmuşlar. Belediye geri vermiş şiirlerini Hüseyin Avni Dede'ye. Bu haberi okurken içimden aşağıdaki dizeleri mırıldanırken buldum kendimi...
Sanatın ve emeğin değersizleştirildiği bu çağda, bu tavır bana çok yabancı gelmedi açıkçası, ama üzdü.
Hüseyin Avni Dede; hayatın acımasız yüzünü resmederken, bir yanıyla da, şiirle yaşama tutunma mücadelesini yansıtır dizelerinde. Okurken, mutlaka kendinize ait bir his çıkar satır aralarından, gelip dokunuverir yüreğinize.
Kitaplarını internet sitelerinden edinmek mümkün olsa da, ben derim ki, yolunuz Beyazıt Meydanı'na düşerse, bizzat gidin Dede'nin tezgahına. Gözlerinin içine bakarak, kitaplarına dokunarak, imzasını alarak edinin kitabını. Hem bu koca şehirde, kaç tane, tezgahında şiir satan şair kaldı ki ?
Fotoğraflar: fotokritik.com
1990 yılıydı. On bir, on iki yaşlarındaydım ve henüz hiçbir yazar ya da şair ile tanışma imkanım olmamıştı. Babamla, İstanbul Beyazıt Meydanı'nda bir tanıdığı ziyarete gitmiştik. İlk kez, meydanın bir köşesinde, dev bir çınar ağacının gölgesinde gördüm O'nu. İri cüssesi - ya da çocuk olduğum için bana öyle görünmüştü, emin değilim- upuzun saçları, rüzgarda savrulacak denli uzun sakalları, her bir parmağında ayrı ayrı iri taşlı yüzükleri ile öylece ayakta duruyordu. O'na o kadar dikkatli bakmış olmalıyım ki, ziyaretine gittiğimiz tanıdık "Hüseyin Avni Dede, şairdir." diye, açıklama yapma ihtiyacı duydu. Muhtemelen Dede'nin farklı görüntüsü ile beni şaşırttığını düşünmüştü. Oysa ki şaşırmamıştım, bilakis tam da düşlediğim gibiydi. Hüseyin Avni Dede olsa olsa bir şair olabilirdi. Önünde tezgahı, üzerinde şiirleri, aman Allahım bir hayalin içine düşmüş gibiydim. Üstüne üstlük bir de kitabını benim için imzalamaz mı, değmeyin çocuk keyfime.
Şiirlerini defalarca okudum. Küçücük aklımla onları ne kadar algılayıp anlayabildimse. Kitapta şiirler hem Türkçe hem İngilizce basılmıştı. Lise yıllarıma geldiğimde İngilizce şiirleri Türkçeye tercüme etmeye çalıştığımı hatırlıyorum, ingilizcemi geliştirme bahanesiyle. Daha ilerleyen yıllarda ise şiirleri bir kere daha okudum. "Acıya Kurşun Geçmez" diyen Hüseyin Avni Dede'nin ne demek istediğini onca yaşanmış yıldan sonra daha iyi anlayarak.
Geçenlerde kütüphanemde gezinen gözlerime yine takılı verdi bu kitap. Dile kolay yirmi altı yıl geçmiş aradan. Sayfaları sararmış, şairin el yazısı, imzası silikleşmiş.
Bunca yıldan sonra Hüseyin Avni Dede'ye ne olmuştur diye internette şöyle bir gezineyim dedim. Yakın bir zaman önce sıradan bir işportacı muamelesi yapılıp, belediye zabıtalarınca tezgahı, yani şiirleri toplatılmış, Dede'nin. Belediyeye gitmesine rağmen geri alamamış şiirlerini. Neyse ki sevenleri yalnız bırakmayıp, imza kampanyası başlatmışlar, şiirlerin geri alınması için. Başarılı da olmuşlar. Belediye geri vermiş şiirlerini Hüseyin Avni Dede'ye. Bu haberi okurken içimden aşağıdaki dizeleri mırıldanırken buldum kendimi...
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyadan geçtim ama,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyadan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
William SHAKESPEARE
Hüseyin Avni Dede; hayatın acımasız yüzünü resmederken, bir yanıyla da, şiirle yaşama tutunma mücadelesini yansıtır dizelerinde. Okurken, mutlaka kendinize ait bir his çıkar satır aralarından, gelip dokunuverir yüreğinize.
Kitaplarını internet sitelerinden edinmek mümkün olsa da, ben derim ki, yolunuz Beyazıt Meydanı'na düşerse, bizzat gidin Dede'nin tezgahına. Gözlerinin içine bakarak, kitaplarına dokunarak, imzasını alarak edinin kitabını. Hem bu koca şehirde, kaç tane, tezgahında şiir satan şair kaldı ki ?
....
altıncı istasyonda ağlasam
bulutlar ıslanacaktı gökyüzünde
gazeteler öldüğümü yazıyordu
oysa öldüğümü bile bilmiyordum
parklarda yattığımı biliyordum
acıların en kötüsünü
ama en kötüsünü tattığımı biliyordum
çünkü gözlerim
dost elleriyle kör olmuştu
çünkü gözlerim uzakları seçmiyordu
çaresizliğim kurşun üstüne kurşun yese de
anladım ki acıya kurşun geçmiyordu.
HÜSEYİN AVNİ DEDE
Fotoğraflar: fotokritik.com
Teşekkkür ederim.
YanıtlaSilRica ederim, yazımı okuyup beğendiniz için asıl ben teşekkür ederim.
Sil