31 Mart 2016 Perşembe

Afgan Dramının Yazarı - KHALED HOSSEINI

Halit HuseyniYazdığınız ilk roman ile en çok satanlar listesinde, dünya sıralamalarında birinci oluyorsunuz. Kitabınız farklı dillere çevriliyor. Hollywood'un dikkatini çekip, Amerikalı bir yönetmen tarafından filmi çekiliyor. Bu da yetmeyip, Oscar'a bile aday gösteriliyor. Müthiş değil mi? Bunun canlı, somut ve en yakın örneği Khaled Hosseini (Halit Hüseyni)

Khaled Hosseini, Tacik asıllı, Amerikalı yazar. O'nun edebi eserlerinin gerisindeki anlamı çözümleyebilmek için hayat hikayesine bakmakta fayda var. 04 Mart 1965 yılında Afganistan'ın başkenti Kabil'de doğmuş. Babası, Afganistan Dış İşleri Başkanlığı'nda çalışmakta imiş. Yani, ülkenin uluslararası ve siyasi ilişkileri ile yakından ilgili bir ailenin çocuğu Hosseini. 1970 yılında, henüz 5 yaşında bir çocukken, babasının görevi nedeniyle, İran'ın başkenti Tahran'a yerleşiyorlar. Ve üç yıl sonra, Hosseini 8 yaşında iken Kabil'e tekrar geri dönüyorlar. O dönemler, Afganistan iktidarının çalkantılı yılları. Nitekim bir süre sonra komünist rejimin baskılarının dayanılmaz hâl alması nedeniyle 1976 yılında aile Paris'e göç ediyor. Hosseini 11 yaşlarında. Ve akabinde Amerika'dan sığınma talep eden aile, 1980 yılında Kaliforniya'ya yerleşiyor. 

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını, Afganistan ve İran gibi Ortadoğu ülkelerinde geçiren Khaled Hosseini için Paris ve akabinde Amerika'nın, çok renkli bir deneyim olduğu aşikar. Özellikle, siyasi karmaşaların yaşandığı huzursuz bir coğrafyadan, daha medeni ve demokratik bir coğrafyaya geçiş sonrası, çocuk aklıyla Amerika'yı bir kurtarıcı gözüyle bile görmüş olabilir. Tabi bunlar benim naçizane fikir yürütmelerim.

Bu hareketli yaşam geçmişi Hosseini'nin hikayelerine fazlasıyla yansıyor. Bunu; yazarın kendisi de saklamıyor, hatta bir söyleşisinde "Okurlarımın zekasına güveniyorum. Ben roman okurken, hayal gücümü zorlayan kitapları tercih ederim. Okurlarımın da bir film izliyor gibi pasif kalmalarını değil, olayları gözlerinin önünde canlandırmalarını, hayal güçlerini çalıştırmalarını istiyorum. Her bölümü farklı bir ışıkla, farklı bir gözle görsünler . Yaşadıklarımla yazdıklarım arasında bağlantı kurmak istiyorlarsa, bu da onların işi. Hayal etsinler ve bulsunlar". diyor.

Hüseyni'nin şu ana kadar yayımlanmış üç romanı var. Her üçünde de ana kurgunun gerisinde Afganistan mevcut; monarşinin yıkılması, komünist rejim, Sovyet işgali, Taliban baskısı, mülteciler ve Amerika'nın kurtarıcı rolü. 

afganistan

İlk eseri, Uçurtma Avcısı'nda, Afganistan karmaşasından dostluk ve vefa hikayesi çıkmış. İkinci eseri Bin Muhteşem Güneş'te yine aynı coğrafyanın ,aynı siyasal çalkantıları içinden, bu sefer kadın dramlarına tanık oluyoruz. En son romanı Ve Dağlar Yankılandı ise, Afganistan topraklarındaki çekişmenin, iki kardeşi nasıl ayırdığını anlatıyor. 

Bazı makalelerde, Halit Hüseyni'nin tüm hikayelerinde Amerika'yı kurtarıcı güç olarak vurguladığı, oysa gerçeklerin yazıldığı gibi olmadığı, şeklinde eleştiriler yapılmış. Ancak, Hüseyni'nin hayat hikayesinde, gerçek tam da böyle; Amerika bir kurtarıcı. Dolayısıyla hayatının gerçeğini, eserlerine yansıtmasında da yadırganacak bir yön yok bence. 

Ancak hem Afganistan, hem de kurtarıcı Amerika'nın yan yana olması, birilerinin hoşuna gitmiş, bu da; gazete, dergi, televizyon, sinema gibi medya kanalları aracılığıyla, Hüseyni'nin eserlerinin tanıtımına katkı sağlamış olabilir. Yani kurtarıcı Amerika fikri, Hüseyni'nin edebi başarısı kanalıyla, medya üzerinden, dünyaya pazarlanmış olabilir. İlk roman ile bu kadar büyük bir başarı elde edilmesi, insanı şüphelendirmiyor da değil.  

Halit Hüseyni'nin yazarlığına gelince, O; roman yazıyor, ama bir romanın içinden, onlarca hikaye yaratıyor. Yaratıcılığına, hayal dünyasına hayran olmamak mümkün değil. Ben, kendisini geç keşfedenlerdenim, O'nun son kitabı "Ve Dağlar Yankılandı", benim ilk okuduğum eseriydi. Romanın ana kurgusunun içine dahil edilmiş pek çok hikaye arasında gezinirken, büyülendiğimi hatırlıyorum. Sonra, Uçurtma Avcısını okudum. En sonunda da Bin Muhteşem Güneş...


uçurtma avcısı

Bin Muhteşem Güneş; ayrı ayrı hayatları olan iki kadının, bir şekilde kesişen yollarını, birlikte verdikleri mücadeleyi, bu mücadele sırasında yaşanan ihaneti, aşkı, cefakarlığı, vefayı anlatan bir hikaye. Kadın olmanın, hele ki Afganistan gibi coğrafyalarda kadın olmanın ne demek olduğunu, insanın içini kanırtarak haykırıyor sanki. Aşağıdaki alıntı, romanı özetleyen bir ifade aslında: 

"Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir."

Halit Hüseyni'nin eserleri, yüzünüzü Afgan topraklarına döndürmenizi, yakın tarihte yaşananları, bu kez insan dramlarını  yüreğinizde daha fazla hissederek anlamanızı sağlayacak.

2 yorum:

  1. Yazarın üç romanını da okudum ve Afganistan' ı, Afgan kültürünü bu kitaplardan öğrendim. Ama en sevdiğim romanı ilk okuduğum "Uçurtma Avcısı" oldu. Ellerinize sağlık; yazarı ve kitaplarını çok güzel tanıtmışsınız. Yapacağınız kitap tanıtımlarını sabırsızlıkla bekliyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Motive edici, güzel yorumunuz için çok teşekkürler...

      Sil