13 Mart 2016 Pazar

Yukio Mişima Deli mi, Dahi mi ?

Denizi Yitiren Denizci - Yukio Mişima


Yukio MişimaYukio Mişima ismi; Japonca'da tam olarak yazıldığında "ölümle lanetlenen muammalı şeytan" anlamına geliyormuş. Tüyler ürpertici, öyle değil mi? Üstelik bu isim yazarın gerçek adı değil, babası yazmasını yasakladığından, kitaplarında bu takma ismi kendisi bizzat kullanmış. Bir insan, kendisine böyle bir ismi yakıştırabilir mi? Yukio Mişima'nın hayat hikayesini okuduğumda bir deli mi, yoksa dahi mi karar veremedim. Ya da dahi olmak ile deli olmak arasında ince bir çizginin varlığını fazlasıyla hissettim demek, daha doğru olacak sanırım. 

Japon geleneklerine güçlü bağlar ile bağlı bir babaannenin elinde, on iki yaşına kadar, dış dünyadan izole bir hayat geçiren Mişima'nın babası ise asker kökenli ve otoriter bir karaktermiş. Annesine çok düşkün olup, aralarında hastalıklı bir bağ olduğu ifade edilmekte. Doğal olarak tüm bunlar O'nun karakterine yansımış . Geleneklerine bağlı, muhafazakar, yenilik ve değişimler karşısında katı, kibirli bir mizaca sahip biri olup çıkmış. 

Dövüş sanatlarına da merakı olan Mişima'nın, bu konuda kendini yetiştirdiği, üst bedeni kaslı ve güçlü olmasına karşın, cılız bacakları, 1,60 boylarındaki fiziği ile kadınlar için çok da çekici olmayan bir adam olduğu bilinmekte. Gerçi bunu çok da önemsemiş olduğunu sanmıyorum, zira kendisi eşcinsel. Hem muhafazakar olup, hem eşcinsel olmak, fazlasıyla ironik bir durum olsa da Mişima'nın hayat hikayesinin içinde bu, çok küçük bir ayrıntı olarak kalıyor. 

Yazdıklarıyla daha genç yaşlarda ünlenen, hatta Nobel'e aday gösterilen yazarın doğal olarak pek çok seveni ve takipçisi olur. Dövüş sanatları ile  edebiyat sevgisini birleştirerek, etrafına topladığı yüz kişi ile kendince bir ordu kurar, Mişima. Aslında bir nevi ,müritlerini etrafına toplamış bir Mişima tarikatıdır, bu. Japonya'nın geleneksel değerlerinin korunmasından yana tavır alan bir ideolojileri vardır ,bu tarikatın. Ancak Japonya batılılaşma eğilimleri göstermekte, düşmanı olan Amerika ile anlaşmalar yapmaktadır. Samuray geleneklerine bağlı olarak yetişmiş Mişima için bu, kabul edilemezdir. 

Harakiri
Yukio Mişima

Bir sabah, en temiz giysilerini giyen Mişima'yı dört müridi evinden alır ve Japon savunma bakanlığına giderler. Ve orayı basıp, generali rehin alırlar. Tüm ordu toplansın derler, yoksa generali öldüreceklerdir. 800 Kişilik ordu toplanır ve onlara hitaben bir nutuk atar, Mişima. Gülenler, alaya alanlar, küfür edenler olur Onu, ki bu kabul edilemezdir, kibirli Mişima için. 

Tüm gözlerin önünde önce diz çöker, bıçağını çıkarır ve seppuku ya da halk dilindeki ifade ile harakiri yapmaya başlar. Bıçağı karnına saplar, midesini ve diyaframını parçalar. Seppuku geleneklerine göre ölmek üzere olan kişinin acılarını hafifletmek için, yanındaki diğer kişinin, kılıcı ile onun başını kesmesi gerekir. Mişima ile birlikte gelenlerden biri kılıcını çeker, elleri titremekte ve gözleri yaşlıdır. İlk darbeyi indirir Mişima'ya başarılı olamaz, sonra ikinciyi yine olmaz, sonra üçüncüyü, evet; yara açmıştır ama yine başarılı olamamıştır. Bunun üzerine başka bir üye kılıcı alır, kuvvetli bir darbeyle Mişima'nın başını gövdesinden ayırmayı başarır. 

Bu dramatik ölümün ardından, Mişima'nın annesi "O'na acımayın. Hayatında ilk kez yapmayı arzu ettiğini yaptı" diyecektir.

Seppuku

Japon Edebiyatına uzak yakın hiç ilgisi olmayan bendeniz, sırf meraktan ve farklılık adına bu dalda bir kitap okumaya karar vermiştim. Bu konuda ülkemizde de de çok satanlar arasında bulunan, pek çok sayıda kitabı Türkçe'ye çevrilmiş Haruki Murakami karşımda apaçık durmasına karşın, ben her zaman ki gibi seçimimi daha az tercih edilenden yana yapıp, hayatına dair hiçbir fikrim olmaksızın Yukio Mişima'yı seçmiştim. Bu hayat hikayesini bilseydim, O'nu okumaktan vazgeçer miydin, derseniz, kesinlikle hayır. Belki de o zaman, daha da cezbederdi.  

"Denizi Yitiren Denizci" hem ismi ile hem de çok kalın olmaması ile başlangıç için doğru bir adım gibi göründü bana ve okumaya başladım. Okudukça gerildim, sarsıldım, şaşırdım hatta ürktüm. 

Yukio Mişima

Kitapta on üç yaşlarındaki bir çocuğun annesi ile ve hayatlarına üçüncü bir kişi olarak dahil olan denizci ile olan ilişkileri kurgulanmış. Ana karakterimiz küçük Noboru'nun hayata; kendince belirlediği katı ve değişmez kurallar ile bakışı, kendi ideallerine uymayan davranışları sergileyenlere karşı takındığı affetmez tutum, annesini paylaşamayıp onun hayatına pervasızca dahil oluşu, aslında Mişima'nın kendi karakteri ile çok yakın benzerlikler göstermekte.

Kitapta yer yer okuyucunun tüylerini ürperten bölümler mevcut. Hatta öyle ki, bu kitabı okumaya karar verdiyseniz ya da kitaplığınızda okunmayı bekliyor ise, çocukların ulaşamayacağı bir yerde saklamanızı öneririm. 

Kitabı bitirdiğimde "yok artık, bu kadarı da olamaz" dediğimi hatırlıyorum. Öylesine sarsıcıydı. Yeniden Mişima okur muyum, diye sorarsanız, sırada Mişima'nın kendi biyografisini yazdığı "Bir Maskenin İtirafları" var. Ancak Mişima'yı arka arkaya okumak bünyeye ağır gelir diye düşünüyorum, biraz soluklandıktan sonra mutlaka okuyup, bu yarı deli, yarı dahi adamın sırlarını, sizlerle de paylaşmayı çok isterim.

1 yorum:

  1. Japon Edebiyatına yabancı değilim ama sayenizde deli-dahi Mişima' yla tanıştım. Yazdıklarınızdan sonra Mişima okur muyum? Bence okuduklarım yeterli. Gerilmeye, sarsılmaya gerek yok. :) Ellerinize sağlık, etkilendim...

    YanıtlaSil