21 Şubat 2016 Pazar

Zorba - NİKOS KAZANCAKİS

Nikos KazancakisYaşam; aslında son nefesimize kadar hayatı anlama çabasından ibaret. Hayatın anlamını çözersek; ölümden korkmayız, mutluluğun sırrına erişiriz, zorluklarla mücadele edecek gücü keşfeder, ömrümüzün kum saati misali hızla aşağı düşen taneciklerini yakalayabilir, böylelikle yaşamı layıkıyla yaşayabiliriz, zannetmekteyiz. 

Anlamın sırrına ermek için kimimiz mürekkep yutmuş kağıtlar üzerinde gezinen gözlerimizle kitaplara dalar, kimimiz yaşamı yaşayarak çözümlemek için bodoslamadan hayatın içine. 

Peki ya kaçımız anlamın sırrına ererek göçüp gider bu diyardan ? 

Nikos Kazancakis'in mezar taşında "Hiçbir şey beklemiyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm." yazılıdır. Özgürlük, beklentilerin nihayete erip, korkuların bertaraf edilmesi ile mi mümkündür. Yazar bizlere, özgürlüğe ulaşarak, hayatın anlamını keşfedebileceğimizi mi söylemek istemiştir acaba? 

İşte bu sorunun cevabını, Nikos Kazancakis'in Zorba'sında bulabileceğinize inanıyorum. Kazancakis, dostunun tabiriyle sorularına kitaplarda cevap arayan bir kağıt faresi, Aleksi Zorba ise sıradan bir işçi ama sıra dışı bir insandır. Yolları kesişir bir şekilde. 

Kazancakis'in sorularının cevabını, bizzat hayatın içinde, dibine kadar yaşayarak bulan Zorba, şaşırtır yazarı. Oysa ki hayatı böylesine severken, nasıl da uzaklaşmıştır yaşamdan, şu satırlarla ifade eder şaşkınlığını; " Ben hayatı bu kadar sevmiştim, nasıl olmuştu da bunca yıldır kağıt ve mürekkeplere karışmıştım ? " 

Zorba tüm cevapların bizzat yaşamın içinde saklı olduğunu anlatır bir şekilde Kazancakis'e. Ölüm, özgürlük, esaret, din, kadınlar, çalışmak ve akla gelen her kavramın. Sonra yazara tutsaklığını gösterir, zincirlerini kırmanın nasıl mümkün olabileceğini.

Zorba öyle bir kitap ki, bir insanın kendi iç sesiyle sohbet edişi gibi. Kimi zaman Aleksi Zorba diye birinin olmadığını, bu roman karakterinin aslında Kazancakis'in kendi iç sesi olduğunu bile düşündüm. 

Okurken ara ara durup, kendi hayatınızı sorgulamaya, kavramları yeniden anlamlandırmaya çalışırken buluyorsunuz kendinizi. 

Mutluluğun yüce dağların doruklarında değil, yanı başımızda olduğunu, basitliğini satır aralarında keşfediyorsunuz : " Mutluluğun, basit ve açık bir şey olup bir bardak şarap, bir kestane, kendi halinde bir mangalcık ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığına aklım yattı. Yalnız bütün bunların, mutluluk olduğunu insanın anlayabilmesi için basit ve açık bir kalbe sahip olması gerekiyordu. " 

Ve hayatı zorlaştıranın yine zavallı insanoğlunun kendisi olduğunu "Dünya düzdür patron, sana kaç kez söyleyeceğim? Karıştırma şunu!"

Bu hikayenin hayata dair söyleyecek çok sözü var. Ya da kitaplardan başımızı kaldırıp, yüzümüzü doğaya dönmemizin tüm cevapları bulmamız için yeterli olduğunu söylemek istiyor bizlere. 

"Patron," dedi, "taşların, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik! Belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur. Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi. Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron? Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz ? Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız? Sen ne dersin patron? Bu konuda kitaplar ne söylüyor ? 

Sahi kitaplar ne söylüyor ? 

Nikos Kazancakis

3 yorum:

  1. Ellerinize sağlık. Güzel bir kitap incelemesi olmuş. Öyleki kitabı okumuş kadar oldum. Kazancakis' in mezar taşındaki yazıyla ilgili ben de yazmıştım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler :) Sizin yazınızı da okumak isterim. Tam adresi paylaşırsanız sevinirim.

      Sil
  2. Memnuniyetle paylaşırım. :) Teşekkürler.
    http://sahriye.blogspot.com.tr/2012/12/nikos-kazancakis-in-mezar-tasi-nicos.html

    YanıtlaSil