11 Temmuz 2015 Cumartesi

Kürk Mantolu Madonna - SABAHATTİN ALİ

İnternet sitelerinin en çok satan kitapları sıralamasında daima ilk sıralardaydı. Mavi kapağı ile bir köşeden bana seslenip; "Hadi beni al ve oku !" der gibiydi. Ama ben ısrarla kitabı almamakta direttim. Nedenini tam olarak bilmiyorum. Genelde çok satan kitaplara pek sıcak bakmam. Lakin bu; o, popüler kültür ürünü diyebileceğimiz kitaplardan değildi. Türk edebiyatının kült bir eseri, değerli bir yazarının ürünüydü. 

Bir gün kitaplara dair bir blogda, Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi isimli yapıtına ait bir makale okuyordum. Makalede, Pamuk'un aşkı ustalıklı anlatımı övülüyordu. Yazının sonunda, bu yoruma; karşı bir yorum yapılmış:" Masumiyet Müzesi'nde aşkın anlatımını beğenenler, henüz Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sını okumamış kişilerdir" denilmişti. İşte o dakikada bu kitabı okumam gerektiğine karar verdim. Ve şimdi diyorum ki, keşke çok daha önce okusaydım. 

1943 yılında ilk kez yayımlanan bir eserin, 70 yıl aradan sonra aynı ilgi ve merakla okunması, Türk edebiyatı için mutluluk verici olduğu kadar, eserinin bu başarısını göremeden, yazarının ölmüş ya da öldürülmüş olması da ayrıca hüzünlendirici.

Eser öncelikle Sabahattin Ali tarafından bir gazetede bölümler halinde basılmış. O dönem asker olan yazarımız, asker çadırının içinde yazısını hazırlar, ertesi gün gazeteye yetiştirirmiş. İlerleyen zamanlarda bu roman ya da uzun hikaye kitaplaştırılmış. 

Bu uzun girizgahtan sonra, kitabın iç dünyasına girebiliriz. Ya da Raif Bey'in iç dünyası mı demeliydim ? 

Hikayemizin ilk bölümünde, işsiz kalmış roman karakterimiz, tesadüf eski bir dostu ile karşılaşır. Bu eski dost, iş dünyasında mevki sahibi olmuş, eli para görmüş, tipik burjuva ailesini kurmuş biridir. Ve karakterimize yardım ederek, O'nu işe yerleştirir. Asıl hikaye de bundan sonra başlar.

Roman karakterimiz, asıl kahramanımız olan Raif Bey ile bu iş ortamında karşılaşır. Oldukça sessiz, içine kapanık, silik mizaçlı biridir, Raif Bey. Ancak bu, görünen yüzüdür. Geride yaşanmış büyük bir aşk ve dram saklıdır. Kitabın ikinci ve asıl bölümünde de bu sürükleyici duygu fırtınasında kaybolup gidersiniz.

Raif Efendi'nin Anadolu'da yaşamak zorunda olduğu hayat ile, Almanya'da geride bıraktığı Maria Puder' de saklı sırrı, okuyucuya, arzular ve zorunluluklar arasındaki ikilemi yaşatır. 

Sabahattin Ali'nin, kişisel duyguları anlatımındaki başarısı kadar, ikili diyalogların ahengi de takdire şayandır. Bir erkek yazarın, kadın ruhunun dile gelişini böylesine ustalıklı anlatımı, bir okuyucu olarak, açıkçası beni fazlasıyla şaşırttı. Kendimi karakter olarak Raif Efendi'ye yakın hissederken, Maria Puder'in cüretkar ve cesur tavrını kıskanmadım dersem yalan olur. 

Kitabı okuduktan sonra, insanların görünüşlerine aldanıp ön yargılı yaklaşmak yerine, geride saklı bilemediğimiz belki de asla öğrenemeyeceğimiz hikayelerine en azından saygı duymamız gerektiğini düşündüm. 

Yaşamak zorunda bırakıldığımız; anlamı, heyecanı, duygusu olmayan hayatlara inat; yarıda bıraktığımız ya da asla başlamaya cesaret edemediğimiz, keşke yüklü yaşanamamışlıklara hayıflandım. Raif Efendi gibi, hayatın; acımasızca üzerini bir silgi ile silip geçtiği, ama asla yok edemediği, yaşamın koynunda saklanıp, son nefesini veren nice insanların varlığını hissettim. Onlardan biri olma düşüncesi ile ürperdim.

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali ile ilk karşılaşmamızdı ve muhtemelen devamı gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder