19 Temmuz 2015 Pazar

Masumiyet Çağı - EDITH WHARTON

AmerikaToplumsal kurallar ile karşı konulması güç tutkularımız arasında kaldığımız anlar olmuştur, mutlaka. Çoğu  zaman toplumun, dişli çarklar misali insan duygularını, hayallerini ezen gelenekleri karşısında, arzularımızı sineye çekip bir kenara çekildiğimiz de olmuştur, muhtemelen. Her ne kadar, yaşanılacak tek bir hayat olduğunun bilincinde olsak da, atalarımızın örüp, bizlerin yıkmaya cesaret edemediği o duvarlar arasında hapsolmuştur, ömrümüz. Yıllar geçip, yaşamın son demlerine varıldığında “keşke” deyip iç geçirmek ise pişmanlıkların en acısı olsa gerek.

Masumiyet Çağı, Amerikan Sosyetesinin kendi yarattığı ahlaki kurallara, kendi hayatlarını heba edişlerinin öyküsüdür. Kitabın başından itibaren, tutku dolu bir aşkın, çevrenin katı gelenekleri nedeniyle bir türlü yaşanamayışına tanık olursunuz.

Romanda yazar öncelikle, Amerikan Sosyetesini tanıtmakla işe başlıyor. Sayfalarda onlarca ingiliz isimleri, soy adları sıralanıyor. Bu isimler arasında ana karakterler kimler olacak, konu nereye bağlanacak, ilk bakışta anlamakta zorlanıyorsunuz. Bu durum, doğal olarak kitabın ilerlemesini yavaşlatıyor. Öyle ki, Masumiyet Çağı’nı bitirene kadar, arada bırakıp başka kitaplara yöneldiğim, ve bu yönelişler sırasında da ayrıca iki kitabı bitirdiğimi itiraf etmeliyim.

İlk sayfalarda bir süre ilerledikten sonra  ana karakterleriniz nihayet netleşiyor ve konu da belirmeye başlıyor. Kitabın sonlarına doğru olay kurgusu öyle bir noktaya geliyor ki, soluksuz okuyup sonlandırıyorsunuz. Böylesine uzun uzun kitabı okuma serüvenimi anlatmamın sebebi, ilk satırlara aldanıp, kitaptan vazgeçmenizi engellemek, zira böyle davranmanız, gerçekte çok düşündürücü ve keyifli bir hikayeyi ıskalamanıza sebep olabilir.

Amerikan burjuvazisinin muhafazakar ve katı kurallarının egemen olduğu bir dönemde, aslen Amerikalı olan, ancak evliliği nedeniyle Avrupa’da uzun yıllar yaşamış, Avrupa sosyetesinin özgür ruhlu yaşam biçimini benimsemiş Madam Olenska, eşiyle olan anlaşmazlığı neticesinde, O'ndan ayrılmayı planlayarak, Amerika’ya geri döner. Giyim tarzı, yaşam biçimi, ilişkili olduğu kişiler, evinin şehirdeki konumu ile burjuva kurallarına tamamen aykırı duruşu, hem sosyetenin Madam Olenska’yı kendi içlerine kabul etmelerini zorlaştırmış hem de dikkatlerini O’na daha fazla yöneltmelerine sebep olmuştur.

Madam Olenska’nın kuzeni May ise tam bu dönemlerde Newland Archer ile nişanlıdır. Amma velakin herkes gibi, Archer’in de odak noktasında Madam Olenska olacaktır. May ise bu ilginin sessiz tanığıdır.

Hikaye üçlü bir aşk üçgeni üzerine kurulmuş, basit bir kurgu izlenimi yaratabilir. Ancak, zengin sınıfın, ahlaki gerekçeler ardına saklanmış iki yüzlülüğünü okuyucunun önüne sermesi, onun değerini arttırmaktadır. Ki eser 1920 yılında yayımlanmış, 1921 yılında Pulitzer Ödülüne hak kazanmıştır.Romanın sonlarına doğru, hikayenin karakterleri yaşlanır, aradan birkaç kuşak kadar zaman dilimi geçer. Her şey gibi, toplumsal kurallar değişir, ahlaki bakış açıları farklılaşır. Dünün günahları, bugünün insani olguları haline dönüşüverir.

Yeni nesil, roman kahramanlarımızın aşklarını dizginlemelerine, sosyetenin eski tutucu tavırlarına anlam veremez hale gelir. Kitabı bitirip kapağını kapatırken insan kendine sormadan edemez: Ahlak nedir? Dünün yasakları, yarın anlamını yitirecek ise, hayatlarımızı ahlaki labirentler ardında dizginlemek ne kadar doğru?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder