24 Ağustos 2015 Pazartesi

Sisifos Söyleni - ALBERT CAMUS

SisifosYaşamın gerçek anlamı nedir? Ya da gerçekten bir anlamı var mıdır? Hayat gailesi içinde sürekli bir çaba içindeyiz. Yetiştirilecek işleri bitirmeye çalışıyor, ayakta kalabilmek için para kazanma gayreti gösteriyoruz. Bunun için birbirine benzeyen günleri peşi sıra yaşarken, yarına dair planlar yapmaktan da geri durmuyoruz. Bir gün gelecek iş bırakılacak, emekliye ayrılıp sakin bir yerlere yerleşilecek, belki bahçeli bir evimiz olacak, yılda bir iki kez dünyanın görülecek mekanlarına seyahatler yapılacak. Ne zaman? Yarın, hep yarın, peki o yarın sizi neye yaklaştırıyor? O beklediğiniz gelecek zaman, ölüme biraz daha yaklaştığınız an değil mi? Bir yandan ölümden kaçarken, bir yandan da ölüme yaklaşma çabası uyumsuz ya da absürd değil mi ? 

O halde yaşam, yaşamaya değer mi? Albert Camus'un Sisifos Söyleni'de başından itibaren cevabını aradığı soru bu. Bakın bunu nasıl ifade ediyor;

"Gerçekte önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak,  felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Gerisi, dünyanın üç boyutlu olup olmadığı, düşüncenin dokuz mu, yoksa on iki ulamı mı bulunduğu, sonra gelir.Oyundur bunlar, önce yanıt vermek gerekir." 

Yazar yaşamın anlamsızlığından dem vurup intihar edenlerin yanı sıra çelişkili bir şekilde yaşam nedenleri uğruna ölenlerin varlığını da gözlemliyor. 

"Yaşama nedeni denilen şey, aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de."

Hayatı fazla sorgulamadan yaşadığımızda -ki insanların büyük çoğunluğu böyle yapar, özünde çok da sorun yoktur. Ama bir gün gelir ki, insan her gün tekrarlanan hayatına bakıp "neden?" diye soruverir. Özetle düşünmeye başlar.

"Düşünmeye başlamak, için için yenmeye başlamaktır. Bu başlangıçlarda toplumun fazla bir etkisi yoktur. Kurt insanın yüreğindedir."

Düşüncelerinizin sonunda hayata anlam veremiyorsanız, bu anlamsızlık doğal olarak yaşam mücadelenizi, çabalarınızı da anlamsızlaştırır. İşte o noktada intihar bir haykırış, içimizdekini dışa vuruş, bir başkaldırı -ki kitabın ilerleyen sayfalarında bunun bir başkaldırı değil aksine bir boyun eğiş olduğunu yazar belirtecektir. 

"Kendini öldürmek, bir anlamda, melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir. Yalnızca "çabalamaya değmez" demektir kendini öldürmek"

Hayat çabalamaya değmez ise, ölüm gerçeği tüm çıplaklığı ile karşımızda duruyorsa, ısrarla bu hayat koşuşturmacasını, didinmeyi sürdürmek niye ? Camus bunun cevabını "alışkanlık" olarak veriyor. Ancak insanoğlunun  bilincinin bu alışkanlık uyuşukluğundan aniden uyandığını ya aynı kısır döngünün içinde kaybolup gittiğini ya da farkındalık ile yaşamaya devam ettiğini belirtiyor.

"Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün "neden?" yükselir ve herşey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. "Başlar", işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır. Uyanışın ardından da sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme."

Camus'un bıkkınlık olarak ifade ettiği, hayatın bitip tükenmez döngüsel çarklarındaki derin sıkışmışlık hissi, zaman zaman hepimizde yaşamaktan vaz geçmek ya da inadına mücadele etmek tercihlerini doğurabilir. Ancak çoğumuz ne mutlu ki tercihimizi inadına mücadele etmek ve yaşamaktan yana kullanırız. Bu durumu mitolojide ki Sisifos karakterine benzeten Camus, kitaba adını veren bu figürün hikayesini de yine kitabın son sayfalarında anlatmıştır.

Tanrılar tarafından bir kayayı bir dağın tepesine taşımakla cezalandırılan Sisifos, her seferinde tepeye ulaştırdığı kayanın ısrarla aşağı yuvarlanışını izlerken, kayayı yeniden tepeye çıkarma konusunda mücadele etmekten inadına vazgeçmez. 

Ölümü, yaşamın anlamını, intiharı sorgulamak üzerine yazılmış bu uzun deneme kitabı; bir solukta değilde, sakin sakin özümsenerek okunacak bir yapıt. Yazım dilli yer yer ağırlaşsa da, anlamak için bir miktar felsefe bilginizin olması -özellikle Nietzsche, Kierkegaard, Schopenhauer, gerekse de, hayata karşı farkındalık kazanmak adına, okunması gereken bir eser.

1 yorum:

  1. Kitabı güzel özetlemişsiniz. Hayatın anlamına ilişkin Camus' un "Yabancı" sı özetle: Dünya boş ve manasız, her şey, insan, hayat, toplum saçmadır. Evrensel bir saçmalıktır bu. Bunu düşünmek çok yorucu, hayattan bezdiricidir. Kısacası hayat yaşamaya değmez, derken şunu da ekler "Ölüm korkusunu aşmadıkça insan için özgürlük yoktur. Ama intiharla değil. Bu korkuyu aşmak için kendini bırakmamak gerekir. Hiç burukluk duymadan, korkmadan ölebilmeli."

    YanıtlaSil