31 Ağustos 2015 Pazartesi

Anayurt Oteli - YUSUF ATILGAN

Yusuf Atılgan ile ilk tanışmamız, "Aylak Adam" ile oldu. Atılgan'ın hayat hikayesini okuduğumda bir ayrıntı dikkatimi çekmişti: "Aylak Adam" romanını okuyan bir okuru, romandaki kadın karakter B. ile benzeştiğini iddia ederek, Atılgan'a mektup yazmış, bu mektuplaşma uzun süre devam etmiş, yazar ile okuru arasında bir aşk ilişkisinin doğmasına sebep olmuştu. Ancak ne olduysa ilerleyen zamanlarda ikili ayrılmış, bu ayrılıkları üç yıl sürmüştü. 

İşte bu üç yıllık zaman aralığında Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli'ni yazar. Romanın ana karakteri Zebercet, bir nevi yazarın kendisidir. Kitabı okuyanlar arasında Atılgan'ın ayrı olduğu sevgilisi de vardır, elbette. Kitabı okuduktan sonra, sevgilisi Atılgan'a geri döner ve daha sonraki yıllarda evlenirler. 

Bu ayrıntıyı öğrenmemle birlikte, Anayurt Oteli'ne duyduğum merak da artmıştı. Bu kitap ile hem Yusuf Atılgan'ı daha yakından tanımayı, satırlar arasında ayrılığın ve bekleyişin izlerini bulmayı, hem de bir yazarın hayal dünyasından çok, özeline girmeyi umut ediyordum. İki kişilik bir aşk ilişkisine, üçüncü bir göz ile bakarak, ne kadar dahil olunabilirse.

Anayurt Oteli'nden içeriye girer girmez, Zebercet ile tanıştım. Sıra dışı ismi ile Zebercet; bu otelde doğmuş, bu otelin duvarları ardında bir ömür sürmüş, otelin; kendi küçük dünyası gibi daracık resepsiyon bankosunun gerisinde, müşteri kayıtlarını tutarak geçimini sağlarken, bir yandan da kendi bakış açısından, otele girip çıkanları gözlemleyip, insanları anlamaya ya da çözümlemeye çalışan bir karakterdir.

Zebercet'in dünyası küçüktür. Sıradan bir kasabada, sıradan bir otelde, çoğu zaman birbirine benzer ya da aynı insanların geçip gittiği bu uğrak yerinin, sessiz, yalnız, sevgisiz, sıradan ve hatta silik bir dekoru gibidir. Ta ki bir gün, gecikmeli Ankara treniyle otele gelip, üç gün kalan ve giderken havlusunu otelde unutan, o meçhul kadın Anayurt Oteli'ne gelinceye dek. 

Adını bile bilmez o kadının Zebercet. "Kimliğim yok" demiştir, O'na. Ama giderken, havlusunu bırakmıştır ya otelde, geri döneceğim demek istemiştir Zebercet'e, öyle değil mi?. Kadının odasına dokunulmamalı, Zebercet gibi oda da kadını beklemelidir, o halde.

Zebercet'in ruh hali otele yansır. Otelde bekler. Beklemeyi öğrenir, Zebercet gibi. Bir sevgiliyi beklerken, nasıl kendine özenir, temiz, pak ve şık olursa insan, Zebercet de, oteli de aynı ihtimamla beklerler, günlerce O meçhul kadını. Zebercet'in; gri, renksiz hayatına renkli bir fırça darbesi gibi dokunmuştur bu kadın.  

Beklerler, beklerler, beklerler... Günler geçer, kadın gelmez. Zebercet ile oteli ;umutsuzluğu öğrenirler. Zebercet gibi oteli de umutsuzluğun kasvetli ve karanlık, simsiyah rengine bulanır, aniden.

Yusuf Atılgan, Aylak Adam romanında insanoğlunun yaşamak için illaki bir yerlere tutunması gerektiğinden bahseder ya. Zebercet de sevgisiz ve yalnız hayatında tutunmak istediği, bu yüzden bekleyip de gelmeyince umutsuzluğa düştüğü o kadının ardından, tutunacak bir şeyler arar. Uzanıp her tuttuğu elinde kalakalır. Tutamaksız kalıp, derin bir bataklığın içinde kayboluşa geçer oteli ve Zebercet. Bu yok oluşta cinayet, intihar gibi ruhun karanlık, kasvetli yüzü görünür okuyucuya. 

Aşk, bekleyiş, umut, hüsran, yok oluş bunların hepsi ve sözle ifade edemediğim pek çok insani duygu saklı bu romanda.

Daha önce Stefan Zweig için ifade ettiğim, kısa bir kurguyu mükemmel bir dille anlatım yeteneği, Yusuf Atilgan'da da var.  Gerek Albert Camus'un Yabancı eserinde, gerekse Stefan Zweig'in ve Yusuf Atılgan'ın eserlerine bakınca, insan ister istemez sormadan edemiyor: Edebi değeri olan bir romanı, bu kaliteye eriştiren, kurgusu mu, yoksa anlatım gücü mü, diye. Zira, kurgusu çok başarılı bir eser, edebi değeri olmasa da sırf kurgunun hareketliliği, heyecanı, sürükleyiciliği ile gayet zevk alınarak  okunabilir. Ancak kurgusu birkaç cümle ile anlatılabilecek bir hikayeden bir roman yaratmak, sanırım, gerçek yazarlık bu olsa gerek. 

Bu kitap, Ömer Kavur tarafından, ayni isimle sinemaya da aktarılmıştır. Ben filmi izlemedim. Ancak kişisel kanaatim; Yusuf Atilgan'ın eserlerinin sinemaya uyarlanmaya uygun olmadığı yönünde. Yukarıda yaptığım yorumda belirttiğim gibi; kısa kurguların, edebi dil ile birer şahesere dönüşebileceğine inanmama karşılık, aynı şeyi sinema sanatı için söyleyemeyeceğim. Zira sinema, süreklilik ,aksiyon, heyecan, gerilim barındırması gereken, görsel bir sanat. Bu nedenle, romanın derinlikli ruh analizini, sinema yoluyla seyirciye yansıtabileceğini düşünmüyorum. Yine de kitabin adının duyulmasını, seyircilerin bazılarının merak edip kitabı da okumalarını sağlayabilir, elbet.

Yusuf Atılgan edebi tarzı ile özel bir yeri olan, ve mutlaka okunması gereken bir yazar. Aylak Adam mı, Anayurt Oteli'mi diye sorarsanız, ikisinden de ayrı ayrı keyif aldığımı ve bir ayrım yapamadığımı belirtmek isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder