11 Eylül 2015 Cuma

Beyaz Kale - ORHAN PAMUK

tarihOrhan Pamuk'un pek çok eserini okuyup keyif almış olmama karşılık, Beyaz Kale ne yazık ki üzerimde aynı etkiyi bırakmadı. 1990'lı yıllarda okuduğum bu kitabın o dönemde üzerimde nasıl bir tesir yarattığını ve konusunu dahi unutmuş olarak, yeniden okumaya karar verdim. Kitap sade bir anlatıma sahip lakin konu sürükleyici değil. Daha doğrusu kurguya düz mantıkla bakmamak, gerisindeki özü kavramak gerekli. 

Eser 17.yy Osmanlı döneminde geçiyor. Ancak bu; kitabı, tarihi bir roman yapmak için yeterli değil. Zira konusu tamamen kurmaca. Yani tarihten belirli noktalardan kesitler alınıp, üzerine hayali temalar ile hikaye oluşturulmuş değil.

Aslen İtalyan olan, astronomi, tıp gibi ilimler üzerine bilgili bir üniversite öğrencisinin, Venedik'ten Napoli'ye yaptığı bir deniz yolculuğu sırasında, Osmanlı korsanlarının, bu gencin bulunduğu gemiyi ele geçirmeleri ile italyan genç köle olarak, Osmanlı zindanlarına kapatılır. Tıptan anladığı, hastalıkları iyileştirdiğini söyleyen bu zavallı, Paşanın nefes darlığı problemini çözümleyince, diğer kölelerden ayrılır. 

Paşa, Hristiyanlığı bırakıp, Müslüman olur ise, özgürlüğüne kavuşacağını söyler, köleye. Ancak İtalyan genç, dinini değiştirmeyi kabul etmez. Hatta bu uğurda öldürülmeyi bile göze alır. Bir gün Paşanın sarayında, köle, "Hoca" lakaplı -ki kitabın başından sonuna dek hep bu ünvan ile çağrılır, ismini hiç bilemeyiz, birinle tanıştırılır. Hoca da köle gibi astronomiye meraklıdır. Ancak Hoca'yı görür görmez, köle büyük bir şaşkınlık yaşar, zira Hoca, Köle'nin kopyasıdır. Fakat aralarındaki bu büyük benzerliği, Hoca hiç fark etmemiş gibi davranır. 

Asıl hikaye; İtalyan gencin, Hoca'ya köle olarak verilmesi ile başlar. Birbirine görüntü olarak benzeyen bu iki kişi üzerinden Orhan Pamuk karşılaştırmalar, analizler, sorgulamalar üretir. Doğu ve batının hayata bakış açıları, ilim ve batılın olayları yorumlayış farkı gibi. 

Zamanla, Hoca ve Köle, dış dünyayı farklı yorumlayışlarını anlamlandırmanın ötesinde, iç dünyalarının farklılıklarını da keşfetme yolculuğuna çıkarlar. Hoca'nın "Niye benim, ben?" sorusu ile roman, felsefi bir arayışa dönüşür.

Geçmişte saklı anılarını, mazideki masum günahlarını, karşılıklı olarak yazıya dökmeye karar verirler. Ruhlarını birbirlerine açtıkları gibi, bedenlerini ayna karşısında gözlemleyip, maddi benzerliklerini de gizlice birbirlerine fısıldarlar. 

Orhan Pamuk, bu romanında, belkide birbirine benzerlikleri ve farklılıkları ile insanoğlunun, insan olma yönüyle, tüm mekan ve zamanın ötesinde, hep aynı kaldığını söylemek ister bizlere. 

Romanın sonunda ise kim köle, kim hoca karıştırırsınız. Köle Hoca olur, Hoca ise Köle birbirlerinin içinde eriyip gider gibi.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder