30 Ağustos 2015 Pazar

Bir Kadının Yaşamından 24 Saat - Bir Yüreğin Ölümü - STEFAN ZWEIG

Stefan Zweig'ın yayımlanmış pek çok eserinin olmasına karşılık, "Satranç" içlerinden en ünlüsüdür. Benim de yazar ile tanışmam bu yapıt ile olmuştu. Kısa bir kurguyu, ana karakterin ruhsal analizi ile derinlikli işlemesi oldukça etkileyici idi. Bunun üzerine, Zweig'ın diğer eserlerini de okumaya karar verdim. 

Can yayınlarından çıkan bu kitapta, adından da anlaşılacağı üzere, Zweig'ın iki uzun hikayesi mevcut. Kısa sürede okunabilecek, okuyucuyu çok fazla zorlamayan ancak hikayelerin sonunda düşündürüp, kendi kendimizi sorgulamamıza sebep olacak iki hikaye. 

Bir Kadının Yaşamından 24 Saat


Olay bir otelde başlar. Birbirlerinden farklı karakterde, farklı statü ve mevkide bulunan pek çok kişinin kaldığı bu otele; günün birinde oldukça yakışıklı, nazik, herkesin gönlünü alabilen ve herkesle iyi geçinen, genç bir delikanlı gelir. Aynı dönemde otelde kalan, iki çocuklu, eşi fabrikatör, yüksek mevkiden bir kadın; bu genç delikanlının otele geldiği günün ertesi, aniden kayıplara karışır. Eşinin, otel çalışanlarının, müşterilerin tüm arama çabalarına karşın, kadın bir türlü bulunamaz. Nihayetinde; fabrikatör eşin, karısının geride bıraktığı mektubu bulup, kadının yakışıklı delikanlı ile birlikte kaçtığını keşfetmesi ile arayış sonlanır.

Sonrasında otel müşterileri arasında hararetli tartışmalar başlar. Bazıları, kadının tutkularının esiri olarak, bir gün önce tanıştığı bir adamın peşi sıra gitmesini ahlaki açıdan yanlış bulurken, diğerleri kadın ile yakışıklı delikanlının çok daha önceden tanıştıklarını iddia eder. Ancak herkes evli ve iki çocuklu bir kadının, arzuları yerine, akla ve mantığa uygun hareket etmesi gerektiğinin, ahlaken en doğrusu olacağında hem fikirdir. Yalnızca bir kişi bu düşüncelere karşı çıkar. Bir anlık tutkuların, hayatta kimi zaman pek çok şeyi değiştirebilecek gücü olabileceğinden, belkide kocası ile mutsuz olan bu kadının da , mutluluk umudu ile arzularını takip ederek, cesaretle hayatının yönünü değiştirme kararı almış olabileceğinden söz eder. Hem çoğumuz, bu kadın kadar cesur olamadığımız, aynı kararlılık ile tutkularımızın ardından yola çıkacak cesareti gösteremediğimiz için böylesine pervasızca kadının tavrını yargılamıyor muyuz, diye de ekler.

Herkesten farklı düşünen bu kişi, otel müşterileri arasındaki yaşlı bir kadının dikkatini çeker. Hiç tanımadığı bu yabancıya yaklaşır ve kendisine ait, yıllar önce yaşanmış, ömrünün yirmi dört saatine sığan, kısa ancak sıra dışı hikayesini onunla paylaşmak istediğini söyler.

Kimi zaman hikayelerimizi hiç tanımadığımız bir yabancı ile paylaşmak, karşımızdakinin ön yargısız, tenkit etmeden, anlamaya çalışarak bizi dinlemesini kolaylaştırdığı ölçüde, bizlerin de kendimizi, tam da olduğumuz gibi maskelerimizden arınmış halde sunabilmemize yardımcı olur. Muhtemelen bu yaşlı kadın da aynı duygularla, geçmişe ait yirmi dört saatini bir yabancıyla paylaşmış olmalıdır. 

Yaşlı kadının hikayesi, Stefan Zweig'ın başarılı betimlemeleri ile sizi sarsacak, içine alacak, hatta o anları tekrar yaşatacaktır. Kadının tutku ile sürüklenişi ,mantık ötesi davranışlarının sonunda yaşadığı umutsuzluğu, hayal kırıklığını, tükenmişliği, kandırılmışlığı görmek, hikayenin sonunda sizde de aynı hisleri yaratacaktır.

Zweig, kısa kurguları, mükemmel betimlemeler ve ruhsal analizler ile birer şahesere dönüştüren bir yazar. Bu hikayede de aynı yeteneğini fazlasıyla hissettirmiştir. Özellikle, bir kumarhanedeki oyuncuları tasvir ettiği bölüm, beni çok etkiledi. Oyuncuların el hareketleri üzerinden hangi hamleleri yapacakları ,hangi haleti ruhiye içinde bulundukları okuyucuya öylesine başarılı yansıtılmıştır ki, ellerin her anı ve o kıpırdanışların hangi ruhsal tavrın ifadesi olduğunu, imgeleyerek hissedeceksiniz. 

Yaşlı kadının hikayesi sonlandığında ise belki siz de benim gibi ona sarılmak ve kulağına sessizce benzer şekilde kandırılmış olmanın hüznü ya da birilerini kandırmış olmanın suçluluğunu hissettiğinizi söylemeyi hayal edeceksiniz.


Bir Yüreğin Ölümü


Bir yüreğin ölümü; hayatını başkalarının mutluluğuna adamış bir adamın, ömrünün son demlerinde bir ömrü, değer bilmez insanlar uğruna heba edişini fark ederek yaşadığı derin hayal kırıklığını anlatan bir hikaye.

Tıpkı doğa gibi yaşadığımız hayatında bir denge üzerine kurulması gerektiğine inanırım. Salt kendini düşünerek, bencil arzuların eşliğinde yaşamak sizi mutlu etmez zira siz başka insanlar ile birlikte varsınız. Doğal olarak başkalarının mutluluğu, iyiliği için çabalamak da kendi mutluluk sebebiniz olur. Dolayısıyla; ne salt başkaları için, ne de salt kendimiz için yaşamaktır, doğru olan. 

Zweig'ın hikayesinde betimlenen baba figürü, ailesi için sadece parayı ifade etmektedir. Karısının ve kızının hayat eğlenceler için gereken parayı sağlayan bir araçtan öteye gitmeyen bir baba. Oysa ki adam, kazandığı paranın karşılığında, karısı ve kızının ihtiyaçlarının giderilip mutlu olmalarından keyif alan, para kazanma zahmeti, bu mutluluğun yanında önemsiz duran ve yıllarını bu uğurda harcamış olmaktan şikayetçi olmayan bir karakterdir.

Ta ki kızının bir gece yarısı, kimliğini bilmediği bir adamın odasından usulca çıkışına gizlice tanık oluncaya dek. Önce kızı sonra karısı tarafından yok farz edildiğini, varlığı ile yokluğunun onlar için hiç bir şey ifade etmediğini, sadece kazandığı para ile ilgilendiklerini fark ettiği anda yaşayan bir ölü haline gelir.

İki hikaye arasında bir kıyaslama yapmam gerekir ise, ilkinin beni daha çok etkilediğini, Stefan Zweig'ın ilk hikayede betimleme yeteneğini daha fazla kullanmış olduğunu belirtmeliyim.

Ancak yaz bitmeden , keyifle ve yorulmadan okunabilecek, bu iki kısa hikaye, zamanı iyi değerlendirmek adına tercih edilebilir. 

3 yorum:

  1. Çok faydalı bir yazı olmuş,kitabı okuma isteği doldum sayenizde.Böyle feminen mi desem daha doğrusu kadınları anlatan mı desem kitapları okumayı seviyorum.Teşekkürler yeniden :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap tutkuları peşi sıra giden kadının aldanışını anlatıyor. Keyif alarak okumanızı dilerim. Yorumunuz için ayrıca Teşekkürler

      Sil
  2. Merhabalar,


    Avusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig'i ilk olarak ''Satranç'' kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:


    -Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.

    -Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.


    ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil